Selçuklu Dönemi Türk Tıp Tarihi
Selçuklular savaşlarda harap olmuş hastaneleri tamir ettirmişler, ordu için seferlerde deve ile taşınan seyyar hastaneler kurmuşlardır.
Büyük Selçuklular’ın ilmi ve medeni hayatı, İslam medeniyetinden ayrı düşünülemez. Bu dönemde Türk ülkelerinde doğup büyüdükleri halde eserlerini devrin bilim dili olan Arapça ile yazmış olan İbn Sina, Biruni gibi tıp büyükleri, diğer Müslüman milletlerce de benimsenmiştir. Ümmet anlayışının egemen olduğu bir ortamda bu ilim adamlarının milliyetlerinden bahsetmeleri beklenmemelidir. Bu nedenle İslami dönem Anadolu dışında Türk tıbbını İslam medeniyeti içinde ele almak daha uygun olmuştur.
Selçuklular savaşlarda harap olmuş hastaneleri tamir ettirmişler, ordu için seferlerde deve ile taşınan seyyar hastaneler kurmuşlardır.
Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’ya yoğun Türk göçleri olmuş, kısa zamanda Türk yurdu olan bu toprakların ticari yolları barındırması sebebiyle Selçuklular zengin bir devlet oluşmuştur. Kervan yolları üzerinde nüfusları yüz bini aşan Kayseri, Sivas, Konya gibi şehirler önemli medeniyet merkezleri haline gelmiştir. Bu şehirler cami, hamam, medrese, imaret, darüşşifalarla donatılmıştır.
Eğitim öğretimin ilk kurumsallaştığı yer olarak sayılan medreseler Büyük Selçuklular ile bu dönemlerde başlamıştır. Bu dönemde açılan Nizamiye medresesi ve hastanesi ile medrese geleneği hem doğuyu hem batıyı etkilemiştir.
Selçuklular bu dönemde hâkimiyetleri altındaki topraklarda darüşşifalar, bakımevleri hamamlar yaptırmışlardır. Bunlardan ilki Alparslan tarafından Nişabur’da yaptırılmıştır. Melikşah Bağdat’ta Bimaristan-ı Tutuşi, Selahaddin Eyyubi Kahire’de, Fustat ve Akka’da Nureddin Zengi Halep ve Şam’da hastaneler yaptırmıştır. . Sağlık tesislerinin vakıflar biçiminde yapıldığı bu dönemde devletin yönlendirmesi sonucu; özellikle de ticaret yolları üzerinde bir hayli çok sayıda sağlık tesisi hizmete sokulmuştur.
Özellikle 2.Kılıçarslan ve Alaeddin Keykubat zamanında Türk-İslam dünyasından davet edilen ilim ve sanat adamları, Anadolu’ya yerleşerek bilim ve sanatın ilerlemesine yardımcı olmuşlardır.
Anadolu Selçuklu Döneminde Tıp
Üzerinde yaşadığımız topraklar üzerinde, yaklaşık bin yıldan beri üç büyük Türk devleti kurulmuştur. Bunlar Anadolu Selçuklu Devleti, Osmanlı İmparatorluğu ve bugün bir ferdi bulunduğumuz Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bilindiği Türklerin Anadolu’ya girişi Malazgirt Savaşı’nın kazanılmasıyla, 1071 tarihiyle başlar kabul edilmektedir. Türklerin Anadolu’da yerleşmeleriyle birlikte bazı imar faaliyetleri başlamış. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde hanlar, hamamlar, köprüler, camiler, medreseler kurulmuştur.
Selçuklular döneminde daha sonra inceleyeceğimiz Osmanlılardaki gibi, bir “Hekimbaşı”lık makamının bulunduğu söylense de bu konuda tarihsel bir belgenin varlığı söz konusu değildir. Bunun yanında, Selçuklu hükümdarları gerek gördüklerinde kendi tıbbi bakım ve tedavileri için hekim görevlendirmişlerdir.
Selçuklu döneminde benimsenen tıp anlayışı İslam tıbbının özelliklerini taşımaktadır. Hipokrat, Galen gibi hekimlerin tıp anlayışını benimseyen İslami tıp anlayışı Anadolu Selçuklu döneminde de etkisini sürdürmüştür.
Burada da evren (makrokosmos) ile insan (mikrokosmos) arasındaki ilişkiden yola çıkan anlayış; insanı tanımamız için evreni tanımamız gerektiğini düşünür. Klasik tıp anlayışı içinde Selçuklu hekimleri de 4 humor (hılt, suyuk) teorisine bağlı kalmışlardır. Bu dönemde Anadolu’da bulunan hekimler göz ile ağız ve diş tedavisine önem vermişlerdir.
Göz hastalıkları için “kehhal” adını taşıyan hekimler bulunmaktadır. İç hastalıklarına ilişkin tedaviler daha çok ilaçla yapılırken cerrahi nitelikteki müdahaleler kırık-çıkık, incinme, çıban, ur, yaraların tedavisi gibi müdahaleler şeklindedir.